Anneyi Üzme Korkusu Hayatımızı Nasıl Etkiliyor?
Written by Radyo Gedik on 13 Aralık 2024
Çocukken hepimiz, bazen annemizi üzmemek için özen gösteririz. Birçoğumuz bu cümleyi duyduk, belki de söyledik. Ancak, bu ifade bazen sorgulamadığımız bir alışkanlık haline gelir. “Annemi üzmeyeceğim” diyen bir çocuk, aslında nelerden vazgeçiyor? Kendi istekleri, duyguları ve ihtiyaçları ne kadar göz ardı ediliyor? Şirin Yelmek Oktar, Yaşarken Fark Ettiklerim’in yeni bölümünde anne çocuk ilişkisindeki temel belirleyici unsurlardan biri olan “anneyi üzme korkusunun” bireye ve ilişkilere yansımasını değerlendirdi.
Annemi üzmeyeceğim cümlesi, her ne kadar toplumda “iyi çocuk” olmanın, anneye saygı göstermenin bir simgesi gibi görünse de, psikolojik açıdan daha derin bir anlam taşır. Anne, çocuk için sadece sevgi ve şefkatin kaynağı değil, aynı zamanda güven, bakım ve korumanın da temsilcisidir. Çocuk, annesinin güvenli kollarında dünyayı keşfeder, duygusal ve sosyal gelişimini onun rehberliğinde tamamlar. Bu yüzden, annemizi üzmek, çocuk için güvenli bağlanmayı kaybetmek anlamına gelir. Ve güvenli bağlanma, bir insanın tüm hayatını etkileyen önemli bir duygusal temel oluşturur.
Kendini Feda Etmek ve Suçluluk Duygusu
“Annemi üzmeyeceğim” ifadesi, aslında çocukların içsel bir suçluluk duygusuyla besleniyor olabilir. Çocuk, annesinin sevgisini kaybetme korkusuyla, sürekli olarak annesini memnun etmeye çalışır. Freud’un süperego teorisine göre, çocuklar toplumsal kuralları içselleştirerek vicdanlarını oluştururlar. Çocuk, annesini üzmekle, bu toplumsal kuralları ihlal ettiğini hissedebilir ve bu da suçluluk duygusunu tetikler. Kendi isteklerini bastırmak ve annesinin onayını almak için sürekli bir çaba, zamanla çocuğun benlik algısını etkiler. Bu durum, bireyin hayatına yetişkinlik döneminde de yansır; sürekli başkalarının beklentilerini karşılama isteği, kendi ihtiyaçlarının ikinci plana atılmasına yol açar.
Kendini Bulmak: Bağımsızlık ve Özgüven
Annemi üzmemek, bir noktada çocuk için, kendi benliğinden ödün verme, annesinin mutlu olması için kendini feda etme haline dönüşebilir. Çocuk, kendi duygusal ihtiyaçlarını ikinci plana atarken, bağımsız düşünme ve karar alma yeteneğini kaybedebilir. Zamanla, bu durum aşırı bağımlı bir yapının oluşmasına yol açabilir. Çocuk, hayatındaki her adımı, annesinin mutlu olup olmadığını düşünerek atmaya başlar. Bu bağımlılık, yetişkinlikte de farklı ilişki kalıplarına yansır ve birey, her ilişkide kendini sürekli başkalarına adamak zorunda hissedebilir.
Aynı şekilde, sürekli başkalarının beklentilerine uyum sağlamak, kişinin özgüvenini de zedeler. Çünkü, bir kişi başkalarının onayını almak için sürekli çaba sarf ederse, kendi değerini sorgulamaya başlar. Bu, özgüven eksikliğine yol açar ve kişinin mutsuzluk duygusunu pekiştirir.
Annemi Üzmemek, Kendimi Üzmek Olmasın
Elbette, annelerimizi üzmek istemeyiz. Ancak, “Annemi üzmeyeceğim” diyerek kendimizi tamamen ona mahkûm etmek, özbenliğimizi yok saymak uzun vadede bize zarar verebilir. Bu cümleyi sıkça kullanmak, kişisel sınırlarımızı aşmak ve başkalarını mutlu etmek için kendi ihtiyaçlarımızdan vazgeçmek demek olabilir. Oysa sağlıklı ilişkiler, birbirimizin sınırlarına saygı göstererek kurulur. Kendimizi kaybetmeden, diğer insanlara değer vermek ve onları üzmemek mümkündür. Ama önce kendi sınırlarımızı bilmemiz ve kendimize karşı dürüst olmamız gerekir.
Programın tamamını dinlemek için: