Sıkışmanın Ortasında Bir Hayal
Written by Ece Çokal on 11 Şubat 2022
Çağatay Bayraktar / Kapanda Bir Hayal Burcu Ünlü’nün ilk kitabı. İnsanın temiz kalmış yerine odaklanan hikayelerinde, yaşamda karşımıza çıkabilecek sıradan insanların inanılmaz fakat olanaklı yönlerini okuyoruz. Ünlü’nün çocukluğuna ithaf ettiği kitabında 10 öykü yer alıyor. Erkek egemen toplumda sıkışmış kalmış kadınların, uzun hayatlarında yaşanmamışlıklar dolu yaşlı insanların bulunduğu hikayelerde karakterler iç sesleri ile içinde bulundukları “kapan”da yaşam mücadelelerini okuyucu ile dertleşircesine anlatıyorlar. Öyle ki sayfaları çevirdikçe karakterler daha da canlanıyor, sanki karşılıklı sohbet edilirken çaylar kahveler içiliyor dertler sıralanıyor. Bu açıdan okuyucunun da kendisinden izler bulabileceği öykülerle dolu dolu bir öykü kitabı karşımıza çıkıyor. Kırgındın Değil mi Eleni? öyküsünde gündeme tekrar gelen Varlık Vergisi’nin insanlara yansımasını ele alırken, Ben Pembe Panter öykünüzde babasının ölmesi için dua eden kızı, Sansargilleri Semirmek Saadet Getirir mi?de kötü bir evlilik yapan ve çıkmaza sürüklenen bir kadının durumunu anlatıyor Ünlü. Burcu Ünlü ile İthaki Yayınları’ndan çıkan Kapanda Bir Hayal üzerine konuştuk.
“Yayınevleri Edebiyat ile İlgileniyor”
Genç yazarların öyküleriyle ismini duyurduğu bir dönemdeyiz. Yayınevleri de genç yazarların öykülerine yer veriyor, okuyucu ile buluşturuyor. Türkiye’de öykü yazarlığının durumu hakkında neler söylersiniz?
Öncelikle “genç yazar” kavramını doğru bulmadığımı söylemeliyim. “Yaşlı yazar” kavramını kullanıyor muyuz, hayır. Öyleyse -sizi tenzih ederek söylüyorum- “genç yazar” kavramının altında aslında bir küçümseme yatıyor diye düşünmek pek yanlış olmaz. 50 yaşına gelen fakat ilk kitabı basılan insanlar da var. Yayınevlerinin yaşla değil de daha çok edebiyatla ilgilendiğini düşünüyorum.
Türkiye’de öykü yazarlığından ziyade genel olarak yazmak büyük bir dert. Onu yazma başına iş alırsın, istersen bu cümleyi kırp sorun çıkmasın, bunu biraz daha yumuşatarak yazsan olmaz mı, şeklinde sürekli bir engellenme-durdurulma hali söz konusu. Her şeye rağmen çağdaş yazarlardan okuduğum birçok öyküyü oldukça başarılı buldum. Özellikle Korkut Kabapalamut, Recep Kayalı, Çağla Çinili öykülerini severek okuduğum isimlerden. Keşke daha fazla okunsalar.
“Benim Çığlığım Yazmak”
Öyküleriniz nedense birebir yaşadıklarınızmış gibi hissettiriyor. Kullandığınız dil de bu samimiyeti hissettiriyor. Öykülerinizin içinde geçen durumları ele alırsak hangi durum ve hisleri yaşadınız?
Öykülerim hepimizin yaşadıkları. Gerçeklerle örülü kurgular. Ben sadece kağıda döktüm onları. Elbette yazarken Saadet’le birlikte delirdim, Asım Amca’yla söylenip durdum, Mualla ile hayata sövdüm, o kapana sıkıştım. Belki de hep o kapandaydım kim bilir…
Öykülerinizde alışılagelmişin dışındaki durum ve isteklere de yer veriyorsunuz. Örneğin Ben Pembe Panter öykünüzde babasının ölmesi için dua eden kızı, Mualla, Oh Ne Ala Ne Ala’da zamanla yolları ayrılsa da görüşen iki kız kardeşten birinin, annelerinin fahişe olduğunu öğrenmesini, Sansargilleri Semirmek Saadet Getirir mi?de kötü bir evlilik yapan ve çıkmaza sürüklenen bir kadının durumunu anlatıyorsunuz. Öykülerinizde kadın ve çocuk karakterlerin önde olması, toplumun kadın ve çocuğu ikinci plana atmasına bir tepki mi?
Elbette bir tepki, bir haykırış, koca bir çığlık. Buradayız, yaşıyoruz, herkese ve her şeye rağmen yaşayacağız. Katledilen tüm kadınlar, şiddete uğrayan tüm çocuklar için o çığlığı atmak zorundayız. Benim çığlığım da yazmak, yazacağım.
Kırgındın Değil mi Eleni? Varlık Vergisi’ni insani yönü ile ele aldığınız bir öykünüz. Toplumsal olayların insani olarak ele alınmasında öykü yazımının rolü nedir? Bu bir yüzleşme ve barışma olarak ele alınabilir mi?
Edebiyat, yaşanılan ya da bir şekilde yaşanmasına vesile olan kötülükleri şirin gösterme sanatı değildir asla. Olmamalıdır. Oluyorsa da bu benim gözümde edebiyat değildir. Yüzleşme denilebilir, kenara itilenleri, unutturulmaya çalışanları yeniden gün yüzüne çıkarmak öyküyle de, romanla da, şiirle de mümkündür.
Kitapta yer alan “tadı damağımda kaldı” dediğiniz ve daha uzun yazmak istediğiniz öykü veya karakterleriniz var mı?
Özlediğim karakterler var. Sansargileri Semirmek Saadet Getirir mi? ‘de Saadet’i ve Kapanda Bir Hayal’deki Sonnur’u çok özledim. ‘Keşke daha uzun olsaydı’ diyen birçok okura denk geldim. Ama benim böyle bir isteğim yok.
Karakterlerin iç sesleri ve konuşmaları öykülerinizde ağırlıklı olarak yer alıyor. Bu, toplumdaki iletişimsizliğin bir sonucu mu?
Konuşacak, etrafımızda bizi anlayacağını düşündüğümüz insanlar olmayınca kendimizle konuşmak en güvenli yöntem oluyor sanki. Eminim birçoğumuz yapıyoruz bunu. İç sesimiz, kıymetlimiz.
Kapanda Bir Hayal’i çocukluğunuza adayarak başlıyorsunuz. Çocukluğunuz kitaptaki öykülere yansıdı mı, yansıdı ise nasıl yansıdı?
Çocukluğuma ithaf ettim, evet. Pek de bir sevindi. Mutlaka yansımıştır ama şurası şurası diye belirtmeye lüzum olduğunu düşünmüyorum.